TEMA, Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı

Bakü’de düzenlenen ve geçtiğimiz hafta sona eren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 29. Taraflar Konferansı (COP29)’nın ana gündemi "iklim finansmanı"ydı. Ancak gelişmiş ülkeler tarihsel sorumluluklarını yerine getirme konusunda yeterli adımları atmadı ve zirve, iklim krizine karşı küresel mücadelede yetersiz bir finansman hedefiyle kapanışı yaptı. Yeni Kolektif Sayısallaştırılmış Hedef (NCQG), iklim krizinden en çok etkilenen ülkeler için bir dayanak noktası olabilirdi. Ancak, 2030’a kadar yıllık trilyon dolar olması gereken finansman yalnızca 300 milyar dolarlık bir hedefle sınırlı kaldı.

İklim Adaleti Talebi Yükseliyor

NCQG, iklim krizine neden olan yüksek emisyonlara sahip ülkelerin, bu krizden neredeyse hiç sorumlu olmayan, ancak en çok etkilenen ülkelere kamu finansmanı sağlamasını hedefliyor. Doğayı ham madde deposu, emeği ise ucuz işgücü olarak gören, sanayilerini ve ekonomilerini bu anlayışla büyüten ülkeler, tarihsel emisyonlarla iklim krizini tetiklerken, yoksul ve kırılgan bölgeler en ağır bedelleri ödüyor. Fosil yakıt kullanımı ile de zenginleşen bu ülkeler, yoksul ve coğrafi açıdan kırılgan bölgelerde neden oldukları hasarları karşılamakla yükümlü olmalarına rağmen bu konuda yeterli adımları atmıyorlar. BM İklim Şefi Simon Stiell, COP29 açılış konuşmasında bu gerçeğin altını çizerek iklim finansmanının bir "hayır işi" olmadığını vurguladı.

Emisyonlar nedeniyle sel, kuraklık ve aşırı hava olaylarıyla karşı karşıya kalan ülkelerin iklim adaleti talepleri her geçen gün daha da artarken, trilyon dolar civarında olması beklenen COP29’un 300 milyar dolarlık finansman hedefi, büyük petrol ve gaz şirketlerinin yılda 400 milyar doları bulan devasa kârlarının yanında oldukça yetersiz kalıyor.

Bu kapsamda düşünüldüğünde, küresel düzeyde 25 ülkenin başlattığı "Yeni Kömüre Hayır" çağrısı teşvik edici bir adım olsa da daha fazlasına ihtiyaç olduğu açık bir şekilde görülüyor.

Türkiye’nin Enerji ve İklim Politikaları Nerede Duruyor?

Türkiye, COP29’a 1862 kişiyle katılarak en fazla delegasyona sahip üçüncü ülke olmasına rağmen, ulusal iklim ve enerji politikalarındaki eksikliklerle öne çıktı. Zirvede açıklanan 2053 Uzun Vadeli İklim Stratejisi (LTS) ve 2024-2028 Enerji Stratejik Planı, kömürden çıkış veya fosil yakıtlardan vazgeçme gibi somut hedefler içermedi ve beklentilerin gerisinde kaldı.

  • Kömürden Çıkış Hedefi Yok: Strateji belgesinde, 2053 "net sıfır" emisyon hedefi için kömürden çıkışa dair somut bir tarih veya kademeli bir plan yer almadı. Hatta kömür kelimesi metinde hiç geçmiyor ve fosil yakıt altyapılarının gözden geçirileceği ifadesi, kömür yatırımlarının devam edeceğine işaret ediyor.
  • Fosil Yakıt Bağımlılığı Devam Ediyor: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2024-2028 Stratejik Planı, kömür ve diğer fosil yakıt arama faaliyetlerinin artarak süreceğini ve  kömürden elektrik üretiminin sürdürüleceğini ortaya koyuyor.
  • Nükleer Enerji Yatırımları Artıyor: Akkuyu Nükleer Santrali’nin 2028’e kadar tam kapasiteye ulaşması planlanırken, 2035’te Türkiye’nin 7,2 GW nükleer enerji kapasitesine sahip olması hedefleniyor. Ancak nükleer enerji projeleri, hem çevresel riskleri hem de yüksek maliyetleri nedeniyle sürdürülebilir bir seçenek değil.

 

İklim Krizi ve Kömür Çıkmazı: 1,5 Derece Hedefi İçin Fosil Yakıtlardan Acilen Vazgeçilmeli

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yapılan açıklamalara göre ülkelerin mevcut politikaları, küresel sıcaklık artışını 3°C seviyelerine çıkararak ekosistemlerin ve toplumların geri dönülmez eşiklere ulaşmasına yol açabilir. Benzer şekilde Climate Action Tracker verilerine göre de bu yüzyılın sonunda 2,7°C’lik bir artış bekleniyor. Söz konusu çalışmalar korkutucu bir tablo çizerken, 1,5°C’lik hedefe ulaşmak yetersiz iklim ve enerji politikaları nedeniyle giderek daha da zorlaşıyor.

Bu tablo karşısında, COP29’da yayınlanan İklim Değişikliği Performans Endeksi’nde düşük puan alarak listenin sonlarında yer alan ülkemizin, yeni kömürlü termik santral projelerini durdurması ve hızla yenilenebilir enerjiye geçiş yapması iklim için önemli bir adım. Kömürden çıkışın önemi, yalnızca küresel iklim krizini önlemekle de sınırlı değil. Afşin-Elbistan A Termik Santrali’ne yapılmak istenen ek ünite gibi projeler, hava kirliliğini artırarak halk sağlığını tehdit ediyor, tarım alanlarını ve doğal su varlıklarını yok ediyor. Türkiye’nin bu projeleri durdurması; iklim, halk sağlığı ve yerel ekosistemler için şart.

İklim Adaleti İçin Gecikme Lüksümüz Yok

COP29’un beklentinin altında kalan sonuçlarına rağmen, Kayıp ve Zarar İş Birliği gibi grupların mücadelesiyle kırılgan ülkeler ve topluluklar için umut tükenmiş değil. Bu sebeple iklim krizinden en çok etkilenenlerin, COP toplantılarında söz sahibi olması da büyük önem taşıyor.

Küresel emisyonları azaltmak ve daha yaşanabilir bir dünya inşa etmek için ülkelerin yenilenebilir enerjiye geçişi artık bir seçenek değil, zorunluluk. Türkiye, yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırarak, fosil yakıtlardan ve nükleer projelerden vazgeçerek daha temiz bir geleceğe öncülük edebilir. COP29’da alınan kararlar ve eksiklikler, bu dönüşümün gerekliliğini bir kez daha gözler önüne serdi.

TEMA Vakfı olarak doğal varlıklarımızı korumadan, koruma-kullanma dengesini gözetmeden yaşanabilir bir gezegenin mümkün olmadığını bir kez daha vurguluyoruz. Artık gecikme lüksümüz yok; toprağımızın, suyumuzun, havamızın ve biyolojik çeşitliliğin korunması için acilen harekete geçilmesi gerekiyor. Bu noktada tüm yetkililerin, yerel yönetimlerin, özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının ve halkın iş birliği içinde hareket etmesinin, doğa ile uyumlu bir yaşam modelinin kurulmasına önemli bir katkı sağlayacağına inanıyoruz. İklim kriziyle mücadelede zaman kaybetmeden mevcut politikalar daha güçlü hale getirilmeli. Bugün alacağımız doğru kararlar, geleceğimizi belirleyecek ve iklim adaletini sağlamamıza yardımcı olacak.

Biliyorsun, Sorumlusun                                                                                 TEMA Vakfı

,,,
,,,
,,,